YUSUF ÜÇBAŞ - 15-12-2022
ÇOCUKLAR VE CİNSEL EĞİTİM
Her sağlıklı insan kadın veya erkek olmak üzere bir cinsiyete sahiptir. Cinsiyetin anlam kazanması, cinsel davranışların şekillenmesi ile aidiyet hissi, toplum yapısı, rol model gibi durumlarla bağlantılıdır. Cinsellik, doğum öncesinden ölüm anına kadar olan tüm biyolojik, sosyal, kültürel, felsefi, toplumsal etkilerle şekillenir. Her yaşın kendine ait bir cinsel kültürü vardır. Cinsel gelişim, kişinin kendi üreme organlarındaki büyüme ve gelişmeyle ilgili durumlardaki davranış değişikliklerini kapsar ve kişiliğin her alanında etkili olur. Her cinsten çocuğun, kendi cinsiyetine uygun davranışlar sergilemesi beklenir. Cinsellik gelişimi üzerine dört teori vardır. Bunlar; bilişsel-gelişimsel teori, sosyal öğrenme teorisi, psikoanalitik teori ve bilgi-işleme teorisidir. Bilişsel–gelişimsel teori, davranışları kişinin bilişsel dünyası ile dış dünyadaki gerçekliğin etkileşimi olarak açıklar. Sosyal öğrenme teorisinde davranışlar uyaran-tepki ilişkisi şeklinde açıklanmaktadır. Psikoanalitik teori davranışları içgüdüler yönünden açıklar. Bilgi işleme teorisi de düşünmenin cinsel tipli davranışları düzenlediğini ileri sürmektedir.
Bilişsel-Gelişimsel Teori: Bilişsel-Gelişimsel (Kohlberg 1966, Piaget 1950) teoriye göre, çocuk, ilk önce anne-baba aracılığıyla kadın-erkek şemasını çıkarır. Daha sonra, tanımladığı şemaya göre, edindiği kadın-erkek davranışlarını oluşturur. Çocuğun, kendi cinsiyetine uygun hareket etmesi, ahlaki bir zorunluluk olarak kabul edilmektedir.
Sosyal Öğrenme Teorisi: Bu teoriye göre (Bandura ve Walters 1963) çocuk, cinsiyetine uygun davranışı kendi çevresini gözleyerek ve taklit ederek öğrenir. Erkek çocuk babasının erkeksi davranışlarını, kız çocuk ise annesinin kadınsı davranışlarını taklit ederek öğrenirler. Psikoanalitik Teori: Bu teorinin kurucusu olan Freud, çocuğun bazı zihinsel süreçlerden geçerek, kimliğini oluşturduğunu ve cinsel gelişimin bu süreçte en etkili etmen olduğunu savunur. Anne-erkek çocuk ve baba-kız çocuk arasında ödipal ve elektra kompleksleriyle çözümlenerek kişilik gelişiminin oluştuğunu söyler. Freud'a göre bu süreç, cinsel gelişime ait bir süreçtir.
Bilgi-işleme Teorisi: Bu teoriye göre cinsel tiplemenin en önemli unsuru şemadır. Çocuk, kendi cinsiyetine ait bir veriyle karşılaşmadan önce, hem erkek, hem de kız çocuğu şemasındadır. Kendi cinsiyetiyle ortak bağ kurduğu sürece bununla ilgilenir ve kendine ait bir cinsiyet şeması çıkarır. Davranış belirleyici olan, şemadır. Bedenin üreme olayını sağlıklı bir şekilde gerçekleştirebilecek seviyeye gelmesine cinsel olgunluk denir. Cinsel olgunlukta en önemli faktörler, çevre etkisi ve genetiktir. Sağlıklı beslenme ve hastalıklardan korunma çevre etkisi olarak sayılabilir. Cinsel olgunluğa erişen bir kızda, vücut hatları belirginleşmeye başlar. Genital bölgede ve koltuk altlarında kıllanma görülür, genelde yüzde sivilcelenme başlar. Asıl önemli değişiklik, yumurtlamanın görülmesi, yani adet kanamalarının başlamasıdır. Erişkin bir kadının yumurtalıklarından her ay bir yumurta atılır. Buna yumurtlama denir. Eğer yumurta erkek spermiyle döllenmişse yumurtlama görülmez. Erkeklerde kas ve kemik yapısı belirginleşir, boyda uzama görülür, ses kalınlaşır, sakal ve bıyık çıkmaya başlar, vücutta kıllanma görülür. Asıl değişiklik, ilk meninin gelmesidir. Bu durum genelde uykuda yaşandığından buna ıslak rüya adı da verilir. Ereksiyonlar başlar fakat bu her zaman erotik değildir. Bu durumdan utanan ergenlere durumun olağanlığı anlatılmalıdır. Cinsellikle ilgili, toplumsal yapı, öğretiler, alınan mesajlar, biyolojik etmen gibi konuların tümünün algılanıp yorumlanması durumuna cinsel kimlik denir. Başka bir deyişle, kişinin kendi cinselliğinin farkında olup bunu kabullenmesidir. Freud'a göre cinsel kimlik oluşumu, çocuğun kendini hemcinsi olan ebeveyniyle özdeşleştirme sürecidir. Özdeşleştirme, çocuğun hayran olduğu büyüğüne benzeme çabasıdır. Davranışçı yaklaşımı benimseyen psikologlar çocuğun cinsiyet rolünü benimsemesinde edimsel şartlanmanın önemini vurgular. Çocuk, erkek veya kadın davranışının örüntüsünü algılar ve taklit eder. Taklit edilen davranış ödüllendirilip motive edilirse davranış sürdürülür. Bilişsel yaklaşımcılar taklit unsurunun çocuğun algısına bağlı olduğunu savunurlar. Taklidi tamamen reddetmemekle birlikte taklit edilecek davranışı, yalnızca kendi ailesinin değerlerine uygun düşecek davranışlar arasından seçtiğini söylerler. Cinsel olgunluğa erişme, biyolojik ergenliğin temelidir. Burada ilk göze çarpan, büyüme atılımı olarak da tanımlanan, kas ve yağ dokusundaki artış ve boyun hızlı bir şekilde uzamasıdır. Büyüme olayında, tiroid hormonu, androjen ve östrojende artış görülür. Bunlara ikincil değişiklikler denir. Temel değişiklik, üreme bezlerinin çalışmaya başlamasıyla yaşanır. Kızlar, ergenliğe erkeklerden iki yıl kadar önce girdiğinden, cinsel organ gelişimi daha önce tamamlanır. Çocuk, beyin gelişimi tamamlandıktan, yani 3 yaşından sonra kişiliğini fark etmeye başlar. Dört yaşına geldiğinde cinsiyetini fark eder. Kendini, kendi cinsiyet grubuyla özdeşleştirebilir. Taklit etme, vazgeçilmez bir davranış değildir. Çocuk, rol modelini yetersiz bulmaya başladığında taklit durur. Çocuk, anne ve babayla özdeşleşmeyebilir. Toplumda babasız pek çok erkek çocuğunun erkek rolünü, annesiz pek çok kız çocuğunun kadın rolünü üstlenebildiği gözlemlenebilir. Yalnız, cinsel kimlik oluşturmada babasız büyüyen kız çocukları, babasız büyüyen erkek çocuklarından biraz daha şanslıdır. Anne, abla, teyze gibi kadın üyesi çokça bulunan bir ailede yetişmiş babasız kız çocuğu, bir süre sonra sosyal ortamında istese de erkek çocuklar gibi davranıp onlarla kaynaşamaz. Diğer yandan benzer ortamda büyümüş erkek çocuğu, kız gibi davranabilir, hatta kendi cinsel kimliğinden gittikçe uzaklaşıp hemcinslerine ilgi duyabilir. Cinsiyet rollerinin biyolojik cinsiyetle uyumlu bir şekilde geliştirilmesi sürecine cinsel eğitim denir. Kendini denetleme, empati yeteneği, cinsel yetkinliklerin sınırları gibi başlıklar cinsel eğitimin içindeki konulardandır. Burada en etkili rol ailededir. Aileler çocuklarının cinsel eğitiminde doyurucu cevaplar verebilmeli, sorulardan kaçmamalıdır. Çocuk, bilinçli ve bilinçdışından aldığı mesajları değerlendirmede ustadır. Bu yüzden aileler çocuklarına cevap verirken çok dikkatli olmak durumundadır. Freud'a göre çocuğun doğumundan itibaren ilk altı yıl, kişiliğinin temelini oluşturur. Freud insan kişiliğini üç ana başlıkta inceler. Bunlar, id, ego ve süperegodur. İd, hayvani güdüler; ego, akıl, mantık; süperego ise vicdan olarak tanımlanabilir. Freud'a göre cinsel gelişim beş dönemden oluşur. Bunlar; oral dönem (0-1 yaş arası), anal dönem (1-3 yaş arası), fallik dönem (4-6 yaş arası), latent (gizil) dönem (7-11 yaş arası), genital (puberte) dönemlerdir (12-18 yaş arası). Oral dönemde haz bölgesi ağızdır. Bebeğin tüm eylemleri içine alma şeklindedir. Sesi kulaklarıyla içine alır, görüntüyü gözleriyle içine almaya çalışır. Bu dönemin ikinci kısmında diş çıkarma vardır. Bebek artık erişebildiği her nesneyi ısırma eğilimindedir. Bu dönem sağlıklı atlatılmadığında ileride ağızla ve içe almayla ilgili beklenmedik davranışlar görülebilir; sigara içme, yeme bozukluğu gibi. Bebek bu dönemde dünyanın güvenilir bir yer olup olmadığını öğrenir. Buna temel güven duygusu denir. Bu döneme yön verecek olan, anne rolündeki kişinin davranışlarıdır. Bebek, tanıdıklık, tutarlılık ve süreklilik durumlarında kendini güvende hisseder. Anne, bebeğin ihtiyaçları ve doyumunda rol alır. Bu dönemde anneyle sağlıklı bir oral dönem geçiren bebeğin hayatı boyunca insan ilişkilerini aynı şekilde geçirmesi beklenir. Anal dönemde haz ve ilgi dışkılama bölgesindedir. Çocuk, kendini tutmayı, doğru zamanda doğru davranışı sergilemeyi öğrenir. Kaslarını kontrol etmesi gerektiği gerçeğiyle karşılaşır. Dışkısına ilgi duyar. Henüz dışkıyı anlamlandırmadığı için, onu kendinden bir parça olarak görür. Ondan ayrılmak istemez, ona dokunmak ister. Bu dönem aynı zamanda inat dönemidir. Bu dönemde annenin sevecen ve anlayışlı olması gerekir. Çocuk bu dönemde sert bir tutumla karşılaşırsa, ileride yıkıcı, eleştirici, cimri ve sert bir mizaca sahip olması beklenir. Freud'a göre çocuk bu dönemi sağlıklı atlatamazsa kolleksiyoncu (tutma) ve ya müsrif olur (bırakır). Fallik dönemde haz merkezi cinsel organlardır. Freud'un kuramının temellerini oluşturan Ödipus ve Elektra kompleksleri bu dönemde yaşanır. Erkek çocuk, anneye karşı duyduğu cinsel istekle, babayı kendine rakip olarak görmeye başlar. Bir yandan da bu yüzden suçluluk duygusu yaşar. Bu iç çatışma, çocuğun baba tarafından iğdiş edilme korkusu olarak kendini gösterir. Erkek çocuk sonunda annenin beğenisini kazanmak için babayı model almaya devam eder. Kız çocuklarda da aynı rekabet duygusu ve sonrasındaki pişmanlık yaşanır. Erkek çocuktaki iğdiş edilme korkusunun kız çocuktaki görülme şekli, penise imrenmedir. Kız çocuk, penisi olmadığı için annesini suçlar. Sonrasında anneyi kendine rakip olarak görmeyi bırakır, babaya karşı duyduğu cinsel istek sevgi ve şefkate dönüşür. Bu kompleks bu şekilde çözülür veya bastırılır. Latent dönem çocuğun ilkokul çağlarına tekabül eder. Bu dönemde çocuk cinsel düşüncelerini unutup toplumsallaşmaya başlar. Aile bireylerine akranlar ve öğretmen de eklenir. Çocuk, kendini hemcins ebeveynin yanında, akranlarıyla da özdeşleştirmeye başlar. Bu dönem çocuğun hayatına toplum kurallarının ve sosyal yaşantının eklendiği dönemdir. Freud ergenlik dönemini genital dönem olarak adlandırır. Eskiden yalnızca haz almaya yönelik olan çocuk cinselliği, genital dönemde aynı zamanda üremeye de yönelik hale gelir. Bu dönem çocukluk ve yetişkinlik arasındaki dönem olduğundan ruhsal çalkantılar belirsizlikler bolca yaşanır. Aynı zamanda ergen, kontrolsüzce büyüyen vücudundan rahatsızdır. Bu dönemde amaç, gencin anne babasına olan bağımlılığını kırıp, karşı cinsle olgun bir yakınlaşma sağlayabilmesidir. Ebeveynlerin cinsel eğitim konusunda bilinçli olmaları, yetiştirdikleri bireyler için son derece önemlidir. Türkiye'de cinsel konuların konuşulması hala bir tabudur; fakat durum psikolojik açıdan incelendiğinde aile davranışlarının uç ve gereksiz olduğu, travmalara yol açabileceği rahatlıkla gözlenebilir. Cinsellik insanın varoluşunun bir özelliğidir. Bu tabii etki bastırıldığında, buna gelecek içsel tepkiler kaçınılmazdır. Bastırılmış cinselliğin sonuçları ya karşı cinsle konuşmaya bile korkmak, çekinmek olacak, ya da sapıklığa, ırza geçmeye kadar uzanan istenmeyen davranışlara yol açabilecektir. En iyi ihtimalle bile cinsel dürtüleri bastırılmış, yanlış bilgiler edinmiş bireylerin cinsel hayatları doyumsuz, verimsiz ve uyumsuz geçecek, bireyler huzursuz bir hayat sürecektir. Cinsel eğitim, yalnızca çocuktan gelen soruları cevaplamak değildir. Ebeveynlerin birbirlerine karşı tutumları da çocuklarına bilinçdışında olumlu veya olumsuz mesajlar verirler. Ebeveynlere düşen en büyük sorumluluk, cinsel anlamda ve her alanda saygı kavramını çocuklarına bilinçli ve bilinçdışında mesajlarla öğretmek, çocukların sorularını onların seviyelerine uygun olarak cevaplamaktır. Çocukların sorularını verimli bir şekilde yanıtlamak, ailenin çocuklarına vereceği en güzel hediyelerden biridir. Cinsellik konusunda açık bir aile, gelen soruları yalnızca cevaplamamalı, verdikleri cevapların çocukları tarafından anlaşıldığına da emin olmalıdır. Aynı zamanda çocukluk döneminde sarılmaya, öpmeye, kucaklamaya aşina olarak büyütülmüş çocukların kendi bedenleriyle barışık olma ve ilerideki cinsel yaşamlarında bu konuyla ilgili sıkıntı çekmemeleri de gözlenen bir durumdur. Çocuk, soru sorma ve soru içeriğini değerlendirme konusunda hiç düşünmez. Çocuk, yalnızca sorar. Kalabalık ortamda aile için yüz kızartıcı sorular sorabilir. Bu durumda uygun görünen birkaç cevap yolu, ailelerin işine yarayacaktır. Böyle durumlarda aileler "Bu iyi bir soru." şeklinde giriş cümleleriyle zaman kazanabilir, soruyu kısmen cevaplandırabilir, cevaplamayı erteleyebilir veya içinde bulunduğu topluluğu görmezden gelerek çocuğun sorusunu yanıtlayabilir. Bu tutumların her biri, bilinçdışında farklı mesajlar verecek olsa da, çocuk istediği cevabı aldığı sürece etkili olacaktır. Çocuklar 2-3 yaşlarından itibaren ayna karşısında kendi bedenlerini incelemeye başlarlar. Sonrasında doktorculuk gibi oyunlarla karşı cinsin bedenine olan meraklarını gidermeye çalışırlar. Burada çocuğa anlatılması gereken en temel kavram, özel hayattır. Mahremiyet alanını, sınırları, yıkıcı olmadan öğretmek ailenin sorumluluğundadır. Çocuğun cinselliği öğrenme süreci, aynı zamanda da ailenin cinselliğe bakış açısını tartmasını sağlayabilir. Ebeveynler çocuklardan gelen soruları yanıtlarken kimi zaman yetersiz olabilirler. Çocuğu diğer ebeveyne yönlendirmek isteyebilirler. Ebeveyn bunu yaparken kendi komplekslerine yenilip çocuğa çıkışmamalı, çocuğun daha doğru bilgi almasını istediği için onu yönlendirdiğini çocuğa anlatmalıdır. Çocuklar hayatı oyun yoluyla öğrenir. Bu yüzden çocukların cinsel kimlikleriyle ilgili özgürce soru sorabilmeleri için, yaşlarına uygun cinsel içerikler barındıran oyuncaklar kullanılabilir. Bunlar, yap-boz, oyuncak bebek, boyama kitabı vb. materyaller olabilir. Küçük çocukların soyut düşünme kavramından yoksun oldukları unutulmamalıdır. Çocuk, annenin bebeği yuttuğu için anne karnına girmiş olacağını düşünebilir. Bu yüzden çocuklarına yardımcı olmak isteyen ebeveynler, bu durumu her zaman göz önünde bulundurmalıdırlar. Cinsel eğitim konusundaki en önemli hatalardan biri de ailenin kendi yetersizlik duygusu sebebiyle çocuğuna gereğinden fazla bilgi vermesidir. Hâlbuki yalnızca sorulan sorunun cevabını, çocuğun yaşına uygun seviyede vermek, çocuk için yeterli olacaktır. Ergenlik döneminde ailesinden bağımsız olmak isteyen çocuğa ise verilmesi gereken en önemli mesaj, güven duygusudur. "Senin doğruyu bulacağına inanıyorum, ama bana ihtiyacın olduğunda ben yanındayım." mesajı, ergenin kendisini güvende hissetmesini sağlayacaktır.
Anksiyete belirtilerinden biri de “aşırı düşünmektir". Aşırı düşünen kişiler beyinlerini kapatamıyormuş gibi hissederler. Beyin bir kere endişeye kapıldıktan sonra bununla başa çıkmak zordur.
Yalan söylemek: Her ilişki gibi güven zedelenirse, bir süre sonra eşler birbirine karşı şüpheci olurlar. Zor kurulan ama kolay yıkılan güvenin tamiri zordur.
Yalnızca cinsellik esnasında güzel sözler söyleyen ve geleceğe yönelik vaatler veren, Şiddet uygulayan, Uyguladığı şiddete sizin sebep olduğunuzu söyleyen, Aldattığı halde sizin onu teşvik ettiğinizi ima eden,Hep haklı olan, özür dilemeyen, Sizi kimsenin kabul etmeyeceğini ve ona muhtaç olduğunuzu söyleyen..
Sürekli maddi isteklerde bulunan ve istekleri karşılanmadığı zaman küsen, ayrılan, eleştiren, değersizleştiren, Sık sık şikayet eden, yapılanlardan memnun olmayan ve daha fazlasını ve daha fazlasını isteyen, Erkeği küçümseyen, "birazcık adam ol" tarzında konuşan