Ece Eğitim Akademi

Blog

YUSUF ÜÇBAŞ - 11-12-2022

ERGENLİK ÇAĞI VE CİNSEL YAŞAM

ERGENLİK ÇAĞI VE CİNSEL YAŞAM

Dünya Sağlık Örgütü tarafından 10-19 yaş arası bireyler ergen ve 15-24 yaş arası bireyler de genç olarak adlandırılır. Genç bireylerin, içinde bulundukları ekonomik,  toplumsal ve sosyal durumlara göre farklı ihtiyaçları vardır. Bu nedenle daha çok anlaşılmaya, dinlenmeye ve birebir ilgiye gereksinim duyarlar. Ergenlikte beslenme, çocukluk döneminde olduğu gibi çok önemlidir. Bedenin mecazen ikinci doğumunu yaşadığı bu dönemde hızla büyüyen vücut, daha fazla besine ihtiyaç duyar. Beslenmeye gereken önem gösterilmezse kalıcı sorunlar görülebilir. Kızlarda kalça kemik yapısının yeterince gelişmemesi, besin eksikliğinden kaynaklanan küçük göğüsler, her iki cinsiyette de bodurluk gibi durumlar buna örnektir.

Bu dönemde görülen en tipik davranış değişimi, cinsel kimliğin, yalnızca mavi ve pembe eşyalardan ibaret olduğu dönemden sıyrılıp düşüncelere ve hareketlere dönüşmesidir. Ergenlik sürecindeki kişiler, rol modellerinden, ihtiyaç duydukları ilgiyi ve anlayışı sağlayamadıkları takdirde, kendi değişimlerinden utanacaklar ve bu dönemi gizlice yaşamaya çalışacaklardır. Kaygı ve panik halindeyken, sorumluluğunu üstlenemeyecekleri davranışlarda bulunacaklardır. Bu davranışlardan en önemlisi, erken cinsel ilişkidir.

İlgisiz aile, ekonomik durum, baskı, kültür gibi birçok faktör, ergenlik sürecindeki bu bireyleri, sonuçlarının neler olduğunu bilmedikleri erken cinsel ilişkiye yönlendirecektir. Cinsel yolla bulaşan hastalıklar, istenmeyen gebelik, cinsel organ gelişiminde bozukluklar, erken cinsel ilişkinin bazı olumsuz sonuçlarındandır. Ergenlik yaşı ortalama olarak belirtilmiş olsa da, her çocuk için ergenliğe geçiş dönemi birbirinden farklıdır. Bu yüzden, ergenliğe geçişin bir hüner değil biyolojik durum olduğu, bu durumu herkesin yaşadığı ve yaşayacağı anlatılmalıdır. Erkeklerde genelde ergenliğe geçiş yaşı 12-14 arası, kızlarda ise 10-12 arasıdır. Bu dönemlerde kısa zamanda dikkat çekici bir büyüme görülür. Buna büyüme atılımı denir. Erkek çocuklarda ergenlik belirtileri, vücutta kıllanma, penis büyümesi, testis büyümesi ve büyüme atılımı olarak gözlenir. Erkek çocuklarda ergenliğin ilk belirtisi genelde testis büyümesidir. Testisler büyür, testislerin içinde bulundukları deri tabakasının rengi koyulaşır ve pütürleşir. Bu belirti 9,5 ile 13 yaşlar arasında görülür. Penis büyümesinde de benzer durumlar gözlenir. Penisin boyu uzar, rengi koyulaşır ve penis kalınlaşır. Meni ilk kez bu evrede gelmeye başlar. Genelde uyku halinde geldiği için bu döneme ıslak rüya adı da verilir.

Büyüme atılımında erkek sesi kalınlaşır, vücut kıllanır, sakal ve bıyık çıkar. Kız çocuklarda ergenlik belirtileri sırayla meme gelişimi, cinsel organ çevresinde kıllanma, büyüme atılımı ve adet kanamasının başlamasıdır. Meme büyümesinin başlangıcı 8-13 yaşlar arasında görülebilir. Sonraki süreçte cinsel organ çevresi önceleri seyrek ve ince tüyler halinde, sonra koyu renkli kıllarla çevrelenir. Kalçalar genişler, kilo alma görülür; en son ise adet kanamaları başlar. Adet kanamaları, üreme sisteminin olgunlaştığının en önemli belirtisidir.

Ergenlik sürecinde ergenler vücutlarını tanımak için, bedenleriyle fazlaca ilgilenirler. Karşı cinsin bedenine merak uyanır. Bedenlerindeki değişimin onlar için hem sosyal hem de kişisel bir anlamı vardır. Diğer yandan sürekli değişen vücutlarına güvensizlik hissederler. Aynı cinsiyettekiler, birbirleriyle daha çok iletişim halinde bulunmaya başlarlar. Karşı cinsle ilgili cinsel fanteziler başlar. Sonraki dönemde karşı cinsle duygusal ve cinsel paylaşım arzusu doğar. Bu dönemde öpüşme ve giysilerin altından okşamalar yaşanabilir. 16-17 yaş civarına gelindiğinde kısa süreli duygusal ilişkiler başlar. Öpüşme ve okşamayla ilgili uygun davranışlar konusunda kaygılar yaşanır. İletişim ve ilişkiler daha da önem kazanır. 18-19 yaş civarında ise ergen artık duygusal açıdan uzun süreli ilişkilere hazırdır. Gençlik dönemi, bir yandan da, ergenlik sürecindeki arayışların, soruların ve kaygıların son bulacağı bir dönemdir. Bu dönemde genç insanlar sordukları sorularla ve sorularına buldukları cevaplarla tüm yaşayışlarının, kültürlerinin, içinden geldikleri ailelerin ve benliklerinin birer yansıması gibidirler. Sürecin sonunda artık kendi kimliklerini oluşturmuşlardır.

Süreci sağlıklı atlatmış bir birey, "Ben kimim?", "Ben neyim?" gibi sorulara rahatlıkla net cevaplar verebilir. İçsel zekânın gelişmişliği, bireyin bu süreci sağlıklı yaşamışlığı ile doğru orantılıdır. Kişi, oluşturduğu cinsel kimlikle, cinsel yakınlık ve cinsel davranışlarını belirler. Cinsel yakınlık, cinselliğin beden teması ile zevk duyacak şekilde yaşanmasıdır. Çiftler haz duygusuyla sohbet etmek, dokunmak, sarılmak, cinsel birleşme gibi ihtiyaçlarını paylaşırlar. Cinsel davranış ise kişinin cinsel olarak ne yaptığı ile ilintilidir.

Fanteziler, eş arama, mastürbasyon, cinsel istekleri belli etme ve doyurma ile ilgili yapılan tüm davranışlardır. Fakat bu davranışların tümü, kişinin bedeni ve zihniyle birebir bağlantılı olduğundan, kaçınılmaz şekilde bazı sonuçlar doğuracaktır. Bu yüzden birey, katlanamayacağı sonuçlarla karşılaşmamak için, zaman zaman haz ertelemeyi bilmeli, kendini kontrol edebilmelidir. Cinsel kimlik, bu dönemin en önemli unsurlarından biridir. Kadın veya erkek olmak, cinsiyetin toplumdaki yeri, kabulü, rolleri gibi cinsel kimliği açıklayan konuların zihinde netlik yok saydığı tüm değerler ve yargılar, kişinin altından kalkamayacağı boyuta gelebilir ve kişinin ruh sağlığında olumsuz etkilere yol açabilir. Kategorideki kişilerin birbirlerinden farkları, yaşayışları, seçimleri ve eğilimleridir. Sözgelimi homoseksüel bir kadın kendini erkek gibi hissetmez. Bu, yalnızca cinselliği yaşayışıyla ilgili bir durumdur. Cinsel eğilimler eylem, düşünce ve eğilim biçiminde görülebilir. Bunların dışında, sahip olduğu biyolojik cinsiyeti reddeden bir başlık daha vardır.

Cinselliğini ne şekilde yaşıyor olursa olsun kişinin sağlıklı bir ruh haline sahip olabilmesinin en önemli yolu, kendisine yaşadığı ana dek kılavuzluk eden ailesinden geçer. Çocukluğu artık terk etmiş ergen, büyüme atılımından dolayı kendini yetişkin gibi görme eğilimindedir; fakat sosyal statüsü ve akli erişkinliği buna izin vermez. Eğer aile, çocuğunun bu bocalamasını idrak edemeyip çocuğuyla rekabet içine düşerse, çocuğuna atlatması zor travmalar vermiş olacaktır.

Şu an günümüzde, bilinen tarihteki en büyük genç nüfus yaşamaktadır. Dolayısıyla cinsel yolla bulaşan hastalıklar ve istenmeyen gebelikler dünyanın en önemli sağlık sorunları arasındadır. Bu durumu önlemenin yolu, genç insanları kabul etmekten geçer. Kabul edilmiş genç, kabul etme eğiliminde olacaktır ve cinsel konularda eğitilmekten utanmayacak, çekinmeyecek ve kaçmayacaktır Değişmekte olan kültürel yapı sebebiyle ergenliğe geçiş yaşında düşüş, evlilik yaşında ise yükselme, içinde bulunduğumuz zaman diliminde gözlenen bir gerçektir. Bu durum Asya'dan Avrupa'ya doğru gidildikçe daha da belirginleşmektedir. Genç insanların eğitim eksikliğinin olumsuz sonuçlarından biri ise erken yaşta başlayan cinselliğin biyolojik etkileridir. Erken gebelik, ergenin ruh sağlığını olumsuz etkilemesinin yanı sıra, yüksek oranda ölümlere de yol açmaktadır. İstenmeyen gebeliklerin önlenmesinin önündeki en büyük engel, yetersiz ve yanlış bilgilendirme, aile baskısı, partner baskısı gibi durumlardır. Ayrıca gebelik önleyici ilaçların yan etkileriyle ilgili önyargı da bu duruma dâhildir.

Medya yönlendirmesi, akran baskısı, göç veya kentleşme gibi durumlara maruz kalan genç insanlar istenmeyen gebelikle karşı karşıya kalabilirler. Bazı kültürlerde ise kadınların erken yaşta evlenip gebe kalması desteklenmektedir.

Çiftler her zaman karşı cins olmak durumunda değildirler. Çiftlerin bu durumlarını, bireylerin cinsel yönelimleri belirler. Cinsel yönelimler heteroseksüel, biseksüel veya homoseksüel şekilde olabilir. Her kategoride kişinin cinsiyeti ne olursa olsun, bedensel cinsiyetleri ve cinsel kimlikleri aynıdır.

Türkiye'de genç insanların yeterince bilgilendirilmemesinin sebeplerinden biri de toplumsal tutumdur. Cinselliğin hala yasak ve ayıp olarak görülmesi, konuşulmaması, ergenlerin deneme yanılma yöntemine yönlenmesine ve denemelerini gizlemesine yol açmaktadır. Her ne kadar ilköğretimde fen bilgisi dersinin üreme konusunda cinsel bilgiler verilse de, üniversitelerde ve liselerde küçük örneklem gruplarıyla yapılan çalışmalarda bu bilgilerin yeterli olmadığı saptanmıştır.

Toplumun çok farklı kültürleri ele alındığında, Türkiye'de kadınlarda ilk cinsellik yaşı ortalama 19,5'tur. Evlilik yaşı ise son yirmi yıla baktığımızda en sağlıklı seviyededir. Gençlik dönemindeki evli kadınların önemli bir kısmı gebelik istemekte ve hiçbir yöntem kullanmamaktadır. Bu da gösteriyor ki Türkiye'de evli olan genç kadınların doğurganlıkları yüksektir. Erkeklerde ilk cinsellik yaşı kadınlardan daha erkendir fakat diğer ülkelerden daha geçtir. Bunun sebebi toplumsal yargılardır.

Türkiye'de ilk cinsel deneyim yaşında doğudan batıya bir azalma görülür. Ortalama yaş 19 olarak saptanmıştır. Türkiye'de üniversite gençliği, kırsala oranla ilk deneyimde büyük farklar gösterse de cinsellikle ilgili bilgileri yetersizdir. Ayrıca büyük bir kısmı, cinsel sağlık ve üreme konularında herhangi bir hizmet almadıklarını belirtmişlerdir. Eğitim durumu düştükçe ve kırsala gidildikçe, bekâretle ilgili tabulara onay veren bireylerin artışı, Türkiye'de yapılan araştırmaların sonuçları arasındadır. Sağlıklı ve mutlu bir cinsel yaşamın yolu, cinsellikle ilgili doğru kararlar vermekten geçer. Davranışlarının sorumluluğunu almak, bireye karşılaşacağı güçlüklerle baş edebilme yetisi sağlar. Bu durumdaki en etkili faktör, empati yeteneğidir. Haz ertelemek her ne kadar zor gibi görünse de, gençler bunun karşılığını sağlıklı bir cinsel yaşam olarak alacaklardır. Yalnızca cinsellikte değil, her alanda, genç bireylere "hayır" demenin suçluluk duygusuna sebep olmayacağı, "katılmıyorum" demenin kızgınlık ifadesi olmadığı, yardım istemenin acizlik sayılmadığı anlatıldığında, sağlıklı mesajlarla birlikte sağlıklı bir cinsel yaşam da sunulmuş olur.

Gelişmiş ülkelerde de, gelişmekte olan ülkelerde de cinsel yolla bulaşan hastalıkların görülme oranı artmaktadır. Kadınlar bu hastalıklar karşısında erkeklere göre daha hassastırlar. Genç insanlar, yetersiz eğitim sebebiyle bu hastalıkların teşhisinde yetersiz kalmaktadırlar. Yine aynı sebepten hastalığın tedavisine de başlayamamaktadırlar. Ancak cinsel yolla bulaşan hastalıklarda tam tedavi şarttır. Taciz gibi istenmeyen durumlarda ise sağlık personeline çok büyük sorumluluk düşmektedir. Hastanın fiziki durumunun yanı sıra psikolojik durumu da kesinlikle göz önünde bulundurulmalıdır. Milli Eğitim Bakanlığı 2000 yılından beri bu konuyla ilgili ek çalışmalar yapmaktadır. Türkiye'de sosyal, ekonomik ve kültürel faktörler, cinsel eğitim bilgi kaynağı üzerinde rol oynamaktadır. Aile, arkadaşlar, çevre, eş bunlardan bazılarıdır.

Aile planlaması, üremede kontrol işlevini görür. Bu her çiftin isteyerek bebek sahibi olması anlamına gelir. İstenerek doğmuş çocuğun psikolojisi, alacağı aile terbiyesi, vereceği kararlar, istenmeden dünyaya gelmiş çocuğunkinden daha sağlıklı olacaktır. Gelişmekte olan ülkelerde genelde kadınların eğitim seviyesi erkeklere göre daha düşüktür. Anne olma yaşları erkendir. Anne olmanın biyolojik kriterleriyle birlikte, psikolojik durum da göz önünde bulundurulmalıdır. Genelde yirmi yaşından önce doğum yapmış kadınlarda anne ve çocuk sağlığında olumsuzluklar daha sık görülür. Bu durumun önüne geçmek için, ister evlilik öncesi ister evlilik sonrası gebelikten korunmak için uzman tıbbi yardım alınması şarttır. Kadınlar, uzmanlardan, cinsel birleşme sıklığına göre kendilerine en uygun gebelikten korunma yöntemini öğrenip uygulayabilirler.

Cinsel istismara uğramış gençlerde zedelenmiş cinsellik görülür. Bu durum istismara uğrayan gencin az evvel de belirtilen en temel insan haklarından biri olan cinsellik hakkından mahrum kalmasına yol açar. İstismar ne kadar küçük yaşta yaşanmışsa, uygunsuz cinsel davranış gösterme ihtimali o kadar artar. İstismara uğrayan kişi, güvendiği kişiler tarafından korunup kollanmadığını düşünür, ihanete uğradığına inanır, acizlik hisseder ve damgalanacağı kaygısını yaşar. Çocuk, bu duygularla başa çıkmak için bazı belirgin davranışları sergiler fakat bu davranışlar her zaman gözlemlenemeyebilir.

Birleşmiş Milletler tarafından en utanç verici insan hakları ihlali olarak gösterilen namus adına işlenen cinayetler, maalesef ki ülkemizde oldukça yaygındır. Erkeğin kendi namusunu kadını kontrol etmek olarak görmesi, bunun adına kadınları öldürmesi ve toplumda kabul görmesi direk olarak eğitim eksikliği ve toplumsal tabularla alakalı bir durumdur.

Namus adına cezalandırma, yalnızca cinayet şeklinde olmaz, değiş- tokuş gibi, ailedeki diğer kadınları da mağdur edecek cezalandırmalar mevcuttur. Bu durumun önlenmesi için, bu durumun yaşandığı bölgelerde örgütlenmek, ortamdaki umutsuz atmosferi dağıtmak ve çare üretmek öncelikli hedef olmalıdır. Ergenlerin büyüme ve gelişme sürecinde cinsellikle ilgili olumlu mesaj almaları, ileride toplumsal tabuları sorgulamaktan çekinmemeleri ve kendi çocuklarına olumlu bir cinsel eğitim verebilmeleri adına verimli bir yaklaşım olacaktır. Böylece ergen, bu dönemde yaşadığı değişimlerin normal olduğunu bilecek, yalnızca sorumluluğunu üstlenebileceği davranışlarda bulunacaktır. Cinsel eğitim programlarında hedef ve içeriğe odaklanılmalıdır. Cinsel eğitimle ilgili yapılan araştırmaların hiçbirisinde teşvik edici unsura rastlanmamıştır. Aksine, güvenli cinsel ilişki yüzdesinin arttığı saptanmıştır. Akran liderliği modeli de, akranların birbirleriyle daha etkili iletişim içinde bulunmasını sağlayan bir diğer modeldir. Burada, benzer konumdaki insanların birbirlerini daha iyi dinlemeleri, anlamaları avantajı kullanılır.

Dünyanın birçok ülkesinde farklı cinsel eğitim programları uygulanmaktadır. Ülkemizde ise ortaöğretim kurumlarında birbirinden bağımsız bazı programlar uygulanmaktadır. Ayrıca MEB ve bazı sivil toplum kuruluşları konu üzerinde çalışmaktadırlar fakat yeterli sayıda gence ulaşamamaktadırlar. Örgün öğretim, cinsel eğitimin tam olarak verilebileceği önemli bir fırsattır.